15 Şubat 2013 Cuma

Cehennemden Mektup

Demir kelepçeleri bileğimden çıkardıklarında gözüm her seferinde bileğimdeki yanık izlerine takılıyordu..
Cehennemdeki demir dünyadaki gibi eriyen cinsten değil.. Bunu buraya geldiğim ilk gün farkettim.
Zebaniler kızgın köz havuzlarına, dipsiz alev kuyularına beni her atışlarında bileğimdeki kelepçeler takılıydı.
Zincirleri kelepçelere dolayıp bileğimden astılar her seferinde.. Zincirlerimden çekip kor ateşlerde yürüttüler.
ve her seferinde bileklerim kelepçeliydi.




Günlük çekeceğim acılar tamamlandığında her seferinde yüksek bir kayaya oturur zebanilerden arakladığım sigaramı yakar biraz önce benim gibi acı çeken insanlara tanıklık ederdim..


Buraya geldiğim ilk zamanlar canımın çok acıdığını hissediyordum.. Bütün bedenim alevler içindeyken gözyaşlarım gözümden bile damlayamadan yok oluyordu. Sonraları alıştım. Herşeye alışılıyor bir süre sonra..
Ne kadar acı olursa olsun. Ne kadar dayanılmaz olursa olsun. Galiba herşeye alışıyorsun.
Kurtuluşun yok çaren yok .. İşte o zaman alışıyorsun.. Acınla devam etmeyi öğreniyorsun..

İlk zamanlar yediğim zehirli yemekler sonraları lezzetli bile gelmeye başladı.
Size mazoşistçe gelebilir ama o alev kuyularında çarmığa gerilmiş şekilde dururken bazen gülümsüyordum.
Acılardan başka birşeyiniz yoksa acılardan zevk almaya başlıyorsunuz belki de..
Belki de buradaki herkes gibi benim acımın süresinin olmayışıydı beni buna iten.
Herkesin acısının çekeceğinin bir zamanı vardı.. Fakat bana söylenmemişti. Burada ne kadar kalacağım belli değildi. Belki belliydi ama ben bilmiyordum ama bunun bir önemi yoktu.
Eğer kurtuluş için umudunuz yoksa bundan zevk almaya başlıyorsunuz. Ben buradan çıkamayacağımı anladığımda alev kuyularındayken kahkahalar atmaya başladım. Bu elbette zebanilerin canını çok sıkıyordu.
Ben güldükçe ateşimin altına kızgın kömürler atıyorlardı. Vucudumun heryeri kül olana kadar yanıyor bu acıyı heryerim yanana kadar hissediyor sonra yeniden yaratılıyor yeniden yanıyordum..