22 Haziran 2014 Pazar

Anlam Gerekmeyen Herşeye Özlem

Her defasında olduğu gibi yine birkaç boş beleş cümle bulmak zorundayım sana kendimi anlatabilmek için..
Klasik bi açılış cümlesi, bir bahane, birkaç kelimeye sığdırılmaya çalışılmış hisler
Boşa çabalıyorum biliyorum ama
Anlaşılmak yerine hissedilmek isteyen bir adam için, kendini anlatmaya çalışmanın zor olması hoş görülmeli..

Ben özlüyorum,

neyi özlediğimi bile bilmeden özlüyorum..

Bir zamanlar kendimi paraladığım şeyleri hala hatırlıyorum.. şimdi yüzümde gülümseme ile kafamı utangaçça kaşıtan bu hatıralarda gezinirken içimden bilmediğim birşeyin hala kopup gidebildiğini hissediyorum ve şaşırıyorum..

Neden böyle oluyor bilmiyorum.. Ne söyleesem anlatmaya çalıştığım şeylerden başka şeyler söyleyeceğim diye korkuyorum artık. Kendi içimde yaşadığım bir sevginin bitemeyişle sızlanıyorum..

Bunları keşke laf olsun diye söylüyor olsam.. Kimsenin haberi olmadan ben sana yakınlaşıyorum uzaklaşıyorum hala.. Hala seni arada çok seviyorum.. Bazen hala hala ve hala sana aşık oluyorum ve hayaller kuruyorum.. Sonra senden ayrılıyorum.. Sana kızıyorum.. Ağlıyorum.. Üzülüyorum.. Sonra kızıp unutmaya çalışıyorum.. Unutuyorum.. ve tekrar hatırlıyorum.. Sana küsüyorum sonra barışıyorum..

Geceleri gündüzleri.. Yaz aylarında..

Hala seni rüyalarımda görüyorum.. Ben sadece şuan içimi döküyorum.. Sana diyebileceğim hiçbir kelimem yok sen de biliyorsun.. Ben burada sen olmadan sana sitem ediyorum.. Amacım da bu ya..

Ama seni gerçekten çok özlüyorum.. Eskiden hissettiğim o huzuru gerçekten çok özlüyorum.. Seni sevmeyi çok özlüyorum.. Hayallerimi özlüyorum.. İçimde filizlenen o deli umudu özlüyorum.. O içimden gülümseyişimi.. Sana söylemek için sevgi cümleleri kurmayı.. Seni umut etmeyi özlüyorum..

İyi olmamı isteyen senin varlığını bilmeyi özlüyorum.. Seni düşünmeyi özlüyorum.. Birşeylere çabalamayı özlüyorum.. Birşeyler için yanıp tutuşmayı..

İçimde hala bitmeyişinin sebebi de bu ya.. Sebepsiz erken ve acı gidişinden bahsediyorum..

Ben ne olursa olsun seni bir köşede senden gizleyerek sevmeye hep devam edeceğim gibi gözüküyor.. Bu böyle çok zor.. Keşke böyle olmasa.. Seni içimden seveceğim hep.. Sen bilmeden.. Sen olmadan..

Ne mutlu ki yıllar önce sana kendimi şartlamaktan vazgeçtim.. Öyle olsaydı bu satırları yazamaz acıdan dertten üzüntüden bahseder dururdum.. Kendime zarar verirdim.. Çökerdim.. Biterdim..Sana saçma sapan öfke saçardım yıllar önceki gibi..

Ben seni sebepsiz seviyorum.. Senin sevmen için değil.. Karşılıksız.. Seni sadece seviyorum işte.. Bir planım bir düşüncem yapabileceğim birşey yok.. Yürüyebileceğim tüm yollarım çok önceden bitti.. Sana birşeyler söylemek için tüm nefesimi çok önceden tükettim..

Ben artık seni sadece seviyorum.. İkimiz için de en iyisi bu.. Ne sen üzülüyorsun ne de ben..

Bu hayatı sensiz yaşayacağımı adım gibi biliyorum ne yazık ki.. Ama bundan yıllar sonra da seni hatırlayacağımı ve yine bunları hissedeceğimi de biliyorum.. Bu şekilde yaşayacağımı bilsem de senden kopamıyorum işte.. İçimde kuytu köşe bir yerde kalıyor herşey..


Her ne olursa olsun..
Sadece seni ne olursa olsun seven umursayan ve bunu sana göstermeyecek olan birinin var olduğunu bil..
Seni seviyorum..













4 Nisan 2014 Cuma

Taş Duvara Çakılı Hatıralar




Bir gün bitanem bir gün..
İnanıyorum o bir gün elbet gelecek
İşte o bir gün;
İçinde, daha önce hiç hissetmediğin bir duyguyla karşılaşacaksın..
Sonra sessizliğin içindeki, o en saf  en güzel melodiyi fark edeceksin..

Boğazına yapışan sessizlik, o gün fısıldadığı o melodi ile içindeki sebepsiz neşe kaynağın olacak
ve avuçlarının içinde esen o deli rüzgar
uslu bir yel olup boynunda esecek..

Aynada kendine baktığında gördüğün kişi o kişi olmayacak ve
Gözlerindeki parıltı o gün
bütün öğrendiğin şeylerden
bütün okuduğun şiirlerden gördüğün tablolardan
güzelliği tasvir eden bildiğin herşeyden daha
güzel gelececk o gün..

Saçlarının arasında gezen ellere bakacaksın
ve dudaklarındaki o yabancı ıslaklık..
ve işte o gün
her çiçekten bir renk içine çalındı sanacaksın..

O ellerinin içinde esen o deli rüzgar benim birtanem..
bunu o günde fark edemeyeceksin.. sonra da..
ve uslu bir yel olup boynunda saçlarında eseceğim o gün..
sen hiçbirşeyi bilmezken
ben herşeyi sana anlatacağım o gün..

bir gün bitanem bir gün..
elinde kalem
önünde boş bir kağıt
öylece kalakalacaksın o bir gün..

aynada baktığın yüz utanç kaynağın olacak
duygusal bir parçada oturup ağlayacaksın o gün
sonra içeceksin birkaç kadeh
ve anı silsilelerine çarpa çarpa sarhoş olacaksın futursuzca
ve içinde tek bir his dilinde tek bir cümle..

keşke diyeceksin ve geçmişi geri getirmek isteyeceksin tüm kalbinle..
bir ip  atsam geçmişe ve tüm canhavlimle sarılsam tüm gücümle  çeksem kendime o günleri geri diyeceksin..
olmayacak.. sabah yine o herşey geçmişinde bırakmış halde uyanacaksın..
sonra yine sonra yine ve sonra yine uyanacaksın..

herşey geride kalacak.. elinde bir çaresizlik
yüzünde aptal bir gülümseme
ve ruhunda zavallı mutluluk hissiyle
kendini kendinden saklayarak sahte sahte yaşamaya devam edeceksin..

ve işte o gün..
işte o gün biteceksin bitanem..
o gün ruhen
sonra da bir gün bedenen öleceksin..

ve sadece bir hatırada canlı kalacaksın..
bir fotoğrafta yaşayacaksın sonsuza dek
ve bir kalpte..

onu kendin bile sanamayacaksın bitanem..
o resimdekinin kendin olmadığını;
sana ne kadar benzese de.. senin resmin olsada
o resimdeki saf temiz ve güzel kızla bir alakan olmadığını anlayacaksın..
onun sevgiyi haketmiş haline bakacak imreneceksin ve sonra da
kıskanıp amma da hikayeymiş be.. diyeceksin..
işte o gün bitanem..
o gün ne kadar basit birisi olduğunu kendin de anlayacaksın
ve kendinde kendinden tiksinmen gerektiği gerçeğiyle yüzleşeceksin..
sadece bir dakika..
sonra hepsini unutacaksın..
tıpkı herşeyi unuttuğun gibi bunu da unutacak
ve bu gerçekleri de umursamayacaksın..

yüzünde aptal bir gülümseme
içindeki zavallılık hissini bastıracak ve
ben diyeceksin
mutluyum.. ve hayat devam ediyor..


03:04:2014

12 Mart 2014 Çarşamba

Şah!




Piyon düz gider çapraz yer
Kaleler istediği kadar düz gider
Filler istediği kadar çapraz gider
Vezir düz çapraz istediği kadar gider
Atlar L çizen her yere gider..
Şah düz çapraz tek kare gider..

Hayatın da böyle basit kuralları var mı acaba diye kaç zamandır düşünüyorum ama aklıma mantıklı bir kuram gelmiyor. Önümdeki kareli tahtanın üzerindeki taşlara bakarken bu tekrar aklıma geliyor. Belki hayat da doğru hamleleri doğru yerde yapma mantığı üzerine kurulu bir oyundur..

Belki de şöyledir.. Hayat karşımızdaki rakiptir. O hamlelerini oynar.. Kozlarını döker.. Bizi yenmeye çalışır. Biz de hamlelerimizle ona karşılık verir, onun saldırılarını altetmeye ve başarılarımızla onun üstesinden gelmeye çalışırız.. Hayata ne kadar zarar versek ya da ona karşı üstün gelsek o kadar zevk alıyoruzdur.. Belki de böyledir..

Evet evet.. Defalarca belki de binlerce kez satranç oynadım. Çocukluğumdan beri.. Ama evet.. Satrancı hayata en çok benzettiğim an, taşlarımdan birini ya da birkaçını feda etmek zorunda kaldığım anlar olsa gerek.. Evet düşününce bu gayet mantıklı..  Hayatı da yaşayabilmek için birşeylerden vazgeçmek zorundasın.. En azından kendi hayatıma bakınca bu kuram bana mantıklı geliyor..

Hayat ile satranç arasındaki en büyük farkı hissettiğim an ise ilk hamleyi yapmadan önceki o an.. Ben hiçbir satranç maçında bir tarafın taşının eksik başladığını ya da bir tarafın taşlarının rakipten fazla olduğunu görmedim.. Satrancın mantığı da budur.. İki taraf da başlangıçta eşit güçtedir..  Farkı belirleyecek olan rakiplerin kendisidir..

Fakat kurduğum kuram açısından bakarsam gerçekler hiç de böyle değil.. Herkes hayata geldiğinde hayatla bir satranç mücadelesine oturuyorsa.. Kimisi bu oyuna çok üstün bir şekilde başlıyor kimisi ise bu oyuna baştan yenik başlıyor..

Satranç adil bir oyun.. Ama hayat öyle değil..


Ben bunları düşünürken karşımda duran ufaklık bir piyonumu daha yiyor... Taşları pek güzel bir konumda olmasa da başlangıç için iyi sayılabilecek bir avantajda.. Sonra bana bakıyor.. ''Hocam sıra sizde'' diyor..

Önümdeki satranç tahtasına bakarken içimden birkez daha herşeye lanet ediyorum.. Lanet edişim birkaç piyonumun yenişi değil.. Keşke oyunla alakalı olsa ama değil.. İşte bu adaletsizliğe lanet ediyorum.. Ve bu adaletsizliğin karşımda duran kurbanı miniğin durumuna..

Yoo.. bu lanet edişim aslında terimlere kavramlara kişilere durumlara has olmamalı.. Ben herşeye eşit derecede lanet ediyorum şuan.. Sadece karşımdaki hayatın kurbanı bana bu lanet edişimin sebebini hatırlatıyor o kadar..

Filin çaprazındaki piyonu bir ileri oynuyorum ve az önce piyonumu alan korumasız piyonunu hedef alıyorum.. O ise hemen bu hamlemin ardından atını oynayıp piyonuna destek çıkıyor..
Piyonlardan diğerini bir ilerleterek o piyonun çaprazına getiriyorum.. O ise az önce oynayan piyonu yiyor.. Ben de onun piyonunu yiyorum piyonumla.. O ise atının çaprazına bir piyon koyuyor ve vezirin önünde duran atını korumaya alıyor..

Duruyorum.. ''Hakan'' diyorum.. ''Efendim hocam'' diyor.. ''En son girdiğin kemoterapin nasıl geçti'' diyorum.. ''2 gün önce ''

''İyiydi hocam'' diyor.. ''Doktor ilaç tedavisinin iyiye gittiğini söyledi'' diyor..

''İlaçlarını aksatmıyorsun değil mi ?'' diyorum..

''Aksatmıyorum hocam diyor.. Gülümsüyor.. Oynasanız artık diyor..